Bugünlerde çizgi roman filmleri sanki Marvel ile birlikte icat olmuş gibi konuşmak moda oldu ama "Batman Begins"in teşrif etttiği 2000'lerin ortalarında birbirinden oldukça farklı birçok çizgi roman uyarlamasına rastlamak mümkündü. MCU piyasaya girip blockbuster aleminin çehresini değiştirdikten sonra DC başta gelmek üzere diğer çizgi roman filmleri de Marvel'ı kopyalamaya giriştiler. Bu kanalın dışında kalan uyarlamalar da filmden ziyade dizi formatı için daha uygun görülür oldular ki hikayenin nefes alması için bunun daha ideal olduğu bir seçim olduğu söylenebilir. Öte yandan 100 küsür sayı sürmüş bir çizgi romanın içinden 1 buçuk-iki saatlik bir hikaye çıkaran filmleri de özlüyor insan.
"Batman"in iplerinin Chris Nolan'a devredildiği 2000'lerin ilk yarısında böyle farklı yaklaşımların hakim olduğu filmlere rastalamak mümkündü. Diğer taraftan "X-Men" ve "Spider-Man" ile birlikte süper kahraman filmleri de ağırlıklarını hissettirmeye başlamışlardı. Bu ortamda "Batman"den hatırda kalan Joel Schumacher'ın itin makatına sokup çıkarılan ve izleyeli belki 20 sene olmuştur ama hatırladığım kadarıyla bunu sonuna kadar hakeden "Batman&Robin"di. Ondan önce gelen Tim Burton filmleri bugün birçoklarınca klasik kabul edilseler de özellikle ikinci filmin stüdyo için fazla yaratıcı olduğu ve o yüzden zamanında daha anaakım bir yönelim isteğine girdikleri de biliniyor. 2000'lere gelindiğinde de benzeri bir arayış söz konusuydu ve böylelikle Nolan üzerinde karar kılındı. İlk başlarda Aranofsky'nin adı da sık geçer olmuştu ama nette okuduklarıma bakılırsa fazla radikal fikirlere sahip hikayesinin stüdyoyu ürkütmüş olması normal. Nolan ise yanına David Goyer'ı da alıp Bruce Wayne'den Batman'e giden yolu ele alan bir hikaye anlatmakta karar kıldı. "Year One" ve "Long Halloween" gibi artık klasik kabul edilen Batman öylülerinin referans alındığı bir "Genesis" hikayesine de böylelikle kavuşmuş olduk.
Batman o zamanlar popüler kültürde iyi kötü belli yer etmiş olsa da karakterr dair bir orijin öyküsünü perdeye döken olmamıştı. "Batman Begins" sadece karakterin doğuşunu izahla yetinmiyor, bir Nolan filminden beklenecek şekilde bir adamın böyle bir işi pratik olarak nasıl gerçekleştirebileceği üzerine de kafa yoruyor. "Batman"nin gizlilik ve dövüş sanatları konusundaki maharetini onu modern bir ninja olmasına bağlamakla kalmayıp araba seçiminden tut kıyafet seçimine, neden bir pelerine ihtiyaç duyduğu gibi detaylara bile mantıklı mantıklı izahatlar getiriyor film ve Nolan'ın materyalin ayağını yere değdirmeye yönelik bu yaklaşımı hem zamanında hem de günümüzde hala özgünlüğünü koruyan bir yaklaşım. Batman'in mevcudiyetinin fiziksel gereklilikleri değil sadece, psikolojik alt yapısı üzerine de baya sağlam bir temel atıyor "Batman Begins". Karun kadar zengin bir adamın ailesi için adaleti hukuki kanallar üzerinden sağlayamamasından yola çıkıp suç, suçlular ve onların cezalandırılması üzerine üzerine fikir teatisi yaparken aynı süper kahraman olgusuna ve sıradan yollarla başa çıkılamayan suç dünyası karşısında alışılegelmişin dışında metotlar ile mücadele veren bir üstün insan figürünün popüler kültürde nasıl bu denli yer ettiği üzerine de bir şeyler söylemeyi başarıyor film. Ras Al Ghul'un önderliğindeki Gölgeler Birliği'nin yozlaşma ve suça karşı katı bir adalet yaklaşımı karşısında Batman'in cezalandırmaktan ziyade suçu önlemeye yönelik bir yaklaşım benimsemesi anlamlı bir yere oturuyor böylelikle.
"Gölgeler Birliği" faktörü "Batman Begins"i haleflerinden ayrıksı kılma yönünde önemli bir nokta zira ciddi şeyler söyleyip ciddi olmaya çalışan bir film olsa da yüzyıllardır yolsuzlukla kokuşan şehirleri yıkmakla kendini yükümlü hisseden bir örgüt hikayenin merkezinde yer alınca yapım ister istemez bir çizgi roman filmine dönüşüyor. "Dark Knight" mafyanın merkezinde yer aldığı, ama aynı zaman bir süper kahramanın da arada gezindiği baştan ayağa bir suç filmiydi ve görsel olarak da "Batman Begins"den komple farklıydı. O kadar ki iki filmin görsel özelliklerine bakıp aynı serinin parçasıymış gibi durmadıkları bile söylenebilir. "Batman Begins" de her ne kadar Nolan o dönem yükselen bir isim olsa da stüdyonun filmin hikayesi ve görüntüsü üzerinde daha söz sahibi olduğu hissiyatına kapıldım ben. Film hem çizgi roman filmi bölgesinden çok uzaklaşmıyor hikaye okarak, hem de Gotham'ın özellikle gece görüntüsü her ne kadar Nolan'ın "Blade Runner" saplantısından bir hayli esinlense de Tim Burton'ın Gotham'ını da andırıyor bir çok açıdan. Dolayısıyla stüdyonun vizyonu ile Nolan'ın vizyonunun başarılı bir füzyonu hüviyetine bürünüyor "Batman Begins" ve görselliği hikayesine tam oturuyor, tıpkı "Dark Knight" zıt yöndeki görüntüsünün de o hikayeye birebir uyması gibi. Nolan'ın bu isabetli yaklaşımlarını "Dark Knight Rises"da gösterememesi ve bir önceki filmin görsel paletini olduğu gibi olduğu gibi taşımasının yarattığı hayal kırıklığına da burada değinmeden geçmemek lazım. "Rises" da "Begins" gibi hikayesi itibariyle öncelikle bir çizgi roman filmiydi ve benzeri bir yaklaşımın benimsenmesine ihtiyacı vardı. Bu yapılamadığı için tüm zamanların en şaşaalı üçlemesi olabilecek bir seri hayal kırıklığı ile noktalanmak ile kalmadı Nolan kariyerinin bence en kötü filmine imza atmış oldu
Neyse, "Batman Begins"in seyir kalitesinin en başat faktörlerine tekrar dönecek olursak, şahane oyuncu kadrosunun üzerinde durmamak olmaz. Bruce Wayne'in kafa karışıklığını ve kendini buluşunu hayata geçirmekte çok başarılı olan Christian Bale; akıl hocası karakterleri oynamak için yaratıldıkları söylenebilecek Michael Caine ve Morgan Freeman; başkasının elinde belki karikatür olabilecek bir karaktere ağırlık ve karizma katmayı başaran Liam Neeson; zamanında Norman Steinsfield gibi efsane bir kötüyü yaratmış olsa bile Jim Gordon gibi aile babası, dürüst ve namuslu bir polisi oynamakta da aynı ölçüde başarılı olabilen Gary Oldman; Bruce Wayne seçmelerindeki performansı ile her ne kadar rolü kapamamış olsa da yönetmeni filmde yer alması gerektiğine ikna eden ve kendisine teslim edilen "Jonathan Crane/Korkuluk" karakterini androjen görüntüsüne rağmen korkutucu bir şekilde portrelemeyi başaran Cillian Murphy ve her ne kadar fazla görünmese de her daim girdiği filmi güçlendiren bir isim olan Rutger Hauer. Thomas Wayne'e hayat veren ingiliz aktör Linus Roache'u da belirtmeden geçmemeli. Zamanında bir tek Katie Holmes bolca eleştirilmiş ama açıkçası o kadar tatlı bir yüzü var ki kendisinin herhangi bir kusurunu göremedim ben. Hatta "Dark Knight"ın yegane kusurlarından birisi Rachel rolünün Maggie Gylenhall'a verilmiş olması bence. Yani, Holmes'tan sonra Gylenhall..
Filmin yıldızlar topluluğu statüsünün son halkasını oluşturan kısımlar da Hollywood belki de en önde gelen iki bestecisi Hans Zimmer ve James Newton Howard'ı buluşturan müzikleri. Uzun zamandır bir projede beraber çalışmak istediklerini söyleyen ikili nihayet bu proje ile muratlarına ermişler. Filmin dramatik kısımlarına Howard odaklanırken aksiyon kısımları ile Zimmer ilgilenmiş ki açıkçası dramamtik müziklerin başarısını aksiyon kısımlarınınki bastırıyor bir hayli. Özellikle albümün en iyi parçası olan "Eptesicus", albümün son kısımlarını kapsayan "Corynorhinus" ve "Lasiurus" efsane parçalar. Tamamı ile şahane bir albüm denemese de içindeki kimi parçalar sayesinde ki bir kısmı Dark Knight"ta da kullanılmış olmasının verdiği güçle son 20 yılın en bilinen müziklerinden bazılarını barındırıyor albüm ve genel itibariyle keyifli bir dinleme deneyimi sunuyor.
Üzerinden geçen 15 yılı aşkın süre içerisinden gayet güzel yaşlanan, ait olduğu serinin yanı sıra dahil oldğu janrın da güzide örnekleri arasında yer almayı sürdüren, dahil olan herkesin kariyerlerinin en iyi işlerinden biri denebilecek bir film "Batman Begins".