Salı, Eylül 19, 2023

The Last Voyage of the Demeter


"The Last Voyage of the Demeter" Bram Stoker'ın "Dracula"sında kaptanın günlükleri adı altında Dracula'nın İngiltereye gemiyle kargolandığı bölümü filme alıyor. Bu durum filmin varoluş sebebini aynı zamanda en büyük problemi haline de getiriyor çünkü Dracula hakkında en ufak bir fikre sahip herkes -ki bu filmi izleyecek olan kesim de bu kişiler- kendisinin eninde sonunda İngiltere'ye ulaşmayı başardığını bilir. Yani başı sonu belli bir hikaye karşımıza konulan; ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın nasıl bir kötülükle karşılacağımızı da biliyoruz, sonunun nereye varacağını da. Hal böyle olunca insan ister istemez sorguluyor bu filmin varolması için bir sebep var mı diye.


Sorunun cevabı yönetmen André Øvredal. Kendisinin önceki işlerine aşina değilim ama bu filmden görebildiğim kadarıyla akılda kalıcı resimlerle hikaye anlatma noktasında yetenekli bir yönetmen. 19.yüzyılda geçen korku hikayelerine oldum olası bir zaafım vardır ve Øvredal elindeki projenin en büyük artısının bu olduğunun farkında gibi. Daha filmin ilk karesinden gotik bir görselliğin peşine düşüldüğü belli oluyor ve filmde dijital arka planların yardımına kaydadeğer başvurulduğuna emin olsam da gene de gerçek mekanlarda çekilmiş izlenimi vermekte çok başarılı film ekibi.


Dracula'nın tasarımı da bu yaratıcılıktan nasipsiz kalmamış. İlk kurbanını almadan önce merdiven altında belirdiği bir sahne var, böyle gölgenin içinden zuhur eden bir cüzzamlı gibi göründüğü. Øvredal'ın kamerasını sabit tutarak ürkünçlüğü katladığı ve filmin en başarılı sahnesi olan bu bölümü izler izlemez artık bir pop kültür ikonu haline gelmiş Dracula'dan tekrar korkma noktasında bir zorluk yaşamayacağımızı anlıyoruz. Kendisinin gülcemalini hikaye aktıkça daha bir temaşa etme olanağı bulduğumuzda da artık CGI mı makyaj efekti mi tam ayırdına varamasam da tasarımından sorumlu herkesin on numara işçilik çıkardığını görmek mümkün


Tüm bu görsel şaşaa filmi izlemeye değer kılmaya yetse de materyalin handikaplarını bertaraf etme noktasında tümüyle başarılı olamıyor. Sonuçta nesi ve nedeni belli olan bu filmin yegane varoluş sebebi nasılını anlatmak ve bu noktada resimlere gereken özen gösterilmişse de diyaloglara ve karakterlere aynı itina ile yaklaşılmamış. Gemi mürettebatından hiç kimse Dracul için besin kaynağı olmaktan öre gidemiyorlar. Bir tek kadın karakter var biraz bu çizgiden uzaklaşan onun da ne hikayeye dahli ne de gemideki varlığını sürdürmesi mantıklı bir zemine oturmuyor. (SPOILER) Yani Dracula yolda beslensin diye bu kız yanına konmuşsa dönüşmeden nasıl kalıyor? Dracula'nın diğer kurbanları bir günde vampirleşirken bu kız nasıl hikayenin sonuna kadar insan kalabiliyor mesela?


Oyuncu seçimleri ve seçilenlerin nasıl değerlendirildiği de bir başka konu. Jon Jon Briones ve Stefan Kapičić ilginç suratları olan aktörler aslında ama çok da değerlendirilememişler. Hakeza oyuncu kadrosunun en tanınan sıfatı olan Liam Cunningham da, kendisine pek de fazla alan açılmamış, arada bir belirip kayboluyor. Başroldeki siyahi elemanı fragmanda ilk kez gördüğümde bir başka woke casting harikası diye düşünüp gözlerimi devirmiştim ama hikaye içinde mantıklı bir çerçeveye oturtmayı başarmışlar bu seçimi. Öte yandan rol için seçilen Corey Hawkins isimli arkadaş kesinlikle bir başrol oyuncusu değil. Bu elemanı "Walking Dead"de bir süre belirip helak olan karakterlerden biri olarak hatırlıyorum, bu filmdeki performansını gördükten sonra da diyebilirim ki ait olduğu yer tam olarak burası, yan roller. Buradaki rol arkadaşı David Dastmalchian gibi mesela. Velhasılı, izlendiğinde bir şey kaybettirmeyecek, izlenmediğinde de hayıflanılmayacak bir film "The Last Voyage of the Demeter", gotik severler bakabilir.