Pazar, Şubat 27, 2011

Anonyma - A Woman in Berlin


20.yüzyıl insanlık tarihinin en ilginç evrelerinden biri. Şüphesiz tüm tarihsel evrelerin kendine has ilginç yanları bulunabilir ama rönesans, reform, aydınlanma ve sanayi devrimi falan derken batı toplumlarının egolarının tavan yapması, bunun neticesinde gelen başka bir devirde eşi menendi olmamış dünya savaşları, sonrasındaki 40 yıllık soğuk savaş, gerek ülkeler arası gerek toplum içi peyda olan ideolojik kutuplaşmalar vb.. Her biri insanlığın gelebileceği, yada bir başka ifadeyle "düşebileceği" düzeyi göstermesi bakımından ibret niteliğinde hadiseler.. Ama bu yekun içinde 2.Dünya savaşının yeri bir başka bana göre, zira ademoğlunun esfeli safiline erişme potansiyelini en iyi sergiler örneklerin bir çoğu bu savaş çerçevesinde vuku bulmuş. Naziler, yahudi soykırımı, atom bombası, japonların çin'deki istilası ve tabii ki Stalin'in kızıl ordusu.


Bu savaşın klişe kötü adamı olarak, çok da haksız olmayan bir biçimde Naziler işaret edilir ama işlenen insanlık suçları baz alındığında hiç bir tarafın bu manada diğerinden çok geride kalmadığı aşikar. Sovyet Ordusunun savaşın son demlerinde Nazi memleketini işgaliyle birlikte patlak veren alman kadınlara yönelik tecavüz dalgası bunun en önemli örneklerinden biri. 1944-45 arası işgal dönemi süresince bazı tarihçilerin hesabıyla 10 bin ila 2 milyon civarında kadın, rus askerlerin tecavüzüne uğramış, bunların arasında 60-70 kere bu muameleye maruz kalanların sayısı azımsanmayacak derecede fazla. Öyle ki o dönem Alman kadınların arasında "kaç kere?" sorusu artık olağan bir hale gelmiş. Tecavüz mağdurlarının yaş grafiği sekizden başlayıp seksene kadar uzanmış. 45 sonrası bi nebze azalma gösterse de 48 kışına kadar devam eden bu tecavüz furyasının arkasındaki saiklere gelince, kimileri Rusların düşman ülkelerdeki mevcudiyetleri süresince kendilerini bir özgürleştirici olarak değil, daha ziyade bir fatih olarak algıladıklarnıı ve buna bağlı olarak sivillere karşı vahşeti kazanılmış bir hak olarak gördüklerini öne sürmüş; kimileri Nazilere yönelik nefretin bir çeşit dışavurumu olarak algılamış; kimileri de basitçe Alman askerlerinden kalan bol miktarda alkolün etkisiyle rus askerlerinin sürekli sarhoş olmaları gerçeğini işaret etmiş.


Savaş sırasında gazeteci olan Marta Hillers de bu dönem mağdur olan kadınlardan. Onun diğerlerinden ayrılan yanı ise yaşadıklarını günlüğüne yazarak bunu kayıt altına almış olması. İlk olarak yazarın ismi açıklanmaksızın 1954'te yayınlanan günlükler, o dönemin koşulları çerçevesinde farklı tepkilerle karşılaşmış, çok da iyi bir satış grafiği sergilememiş. Bazıları bu durumu, günlüklerin Alman kadınları için bir utanç kaynağını belgelemesine, bazıları da birçok Almanın bizzat yaşadığı yada işittiği bu acı dönemi üzerinden çok da uzun zaman geçmemişken bu günlük vasıtsaıyla tekrar yaşamak istememesine bağlamış. Bu durum üzerine Hillers ölümüne kadar günlüklerin yeniden basımına izin vermemiş, bu sebeple A Woman in Berlin'in tekrar gün yüzüne çıkması ancak 2003 yılında, yazarının ölümünün iki yıl sonrasında gerçekleşmiş ve büyük bir ilgiyle karşılarak en çok satan kitaplar arasında yerini almış.


Max Färberböck yönetimiminde çekilen 2008 yapımı Anonyma bu kitabın uyarlaması, Hillers rolünde Nina Hoss var. Yönetmen kitaba dair kendisini en etkileyen hususun, maruz kaldığı tüm aşağılayıcı eylemlere karşın Hillers'in bu günlük vasıtasıyla tüm yaşadıklarını belgeye dökme gücünü kendinde bulması, bir bakıma bu durumu bilinçaltına itmek yerine tam tersine bu vesileyle durumla yüzleşme cesaretini göstermesi olduğunu söylemiş. Elindeki halihazırda son derece özgün ve bir o kadar da otentik materyaline böylesine isabetli bi yaklaşımı olsa da Färberböck'ün filmi bir çok açıdan uyarlandığı eserin sahip olduğu etki düzeyine ulaşmaktan fersah fersah uzak. Bildiğim kadarıyla ülkemizde basılmayan kitabı okumadığım için metnin ne derece iyi uyarlandığı hakkında yorum yapamasam da film olarak temposu sık sık sarkan, işgal altındaki bir şehirdeki günlük hayatın ayrıntılarına odaklanayım derken ele aldığı konuya derinlemesine nüfuz etmeyi beceremeyen bir yapım Anonyma. Son tahlilde kaynak metnin yaşanmışlığı filmi belli ölçüde izlenebilir kılsa da sinemasal olarak bu temelin üzerine çok bişey koyulamamış olması hayal kırıklığı yaratıyor.