Küçük bir kasabada yaşayan, geçmişi hakkında kimsenin pek bişey bilmediği içine kapanık bir adam. İkamet ettiği motele taşınan, yanında herhangi bir aile ferdi bulunmayan, daha büyük göstermesine rağmen hala liseye giden genç ve güzel bir kız. Kız bu herhangi bir ilgi çekici tarafı olmayan adama alaka göstermeye başlayınca sadece seyirci olarak biz değil adamın kendisi de durumu yadırgıyor ama gene de gururu okşanmıyor da değil. Tabii bu durum motelin diğer sakinlerinin de gözünden kaçmıyor ve hadise belli bir doğrultuda ilerleyecekmiş gibi olurken mevzu bambaşka bir yere bağlanıyor.
Mevzu liseli kız-orta yaş üstü erkek insan münasebeti olunca ilk elden insanın aklına "Lolita" ya da "Poison Ivy" gibi örnekleri getiriyor "Josie". Başkarakterlerin yakınlaşmaları, araya giren kızın yaşıtı harici bir karakter ve adamın bu karakteri kıskanması vs. hikaye böylesi bir anlatıdan beklenecek salvoları burada da bir bir görüyoruz. Yönetmenin kamerayı Sophie Turner'ın vücudu üzerinde salyalarını akıta akıta gezmesinin de bu intibanın oluşumunda payı tartışılmaz. Gel gör ki filmin ortasında karakterler arası bir diyalog filmin güya büyük sürprizini aşikar hale getirdiği için ne zaman o noktaya varacaklar diye beklerken buluyorsunuz kendinizi. Oraya varışı da olabilecek en bayat ve şaşırtıcı derecede sıradan bir şekilde yapıyor yönetmen. Hadi şu sahneyi halledelim de eve gidelim denilmiş gibi bir izlenim ediniyorsunuz akabinde. Bu filmi Sophie Turner'ın varlığı dışında normal sinemaseverin radarına sokacak bir özellik yok, muhtemelen kimsenin ruhu duymadan da görünüp kaybolacak. Filme dahil olan herkes de muhtemelen dağları devirmeyeceklerinin farkında bir şekilde bu yapımda yer almışlardır muhtemelen. Tüm bu saydığımız hususlara rağmen insanı "ya ben niye bir film çekmiyorum" hissine gark eden filmlerden biri "Josie". Sonuçta birileri bu senaryoyu okuyup üstüne az buz da olsa para koymuşlarsa ve Sophie Turner, Dylan McDermott gibi belli bir tanınırlığı olan isimler filmde rol almaya evet demişlerse, düşük profil müşük profil hepimizin ya bu kadarını ben de yaparım deyip film işine girmememiz için bir neden yok. Bu filmin izleyene yapabileceği yegane olumlu katkı bu.