Cuma, Mart 09, 2018

Punisher: The Platoon (Garth Ennis & Goran Parlov)



Garth Ennis 2000'lerin başında devraldığında Punisher satış performansı çok iyi olmaması sebebiyle rafa kaldırılmak üzere olan bir karakterdi. Ennis'in "Preacher" yol arkadaşı rahmetli Steve Dillon'ı da yanına alarak ortaya çıkardığı 12 sayılık Punisher serisi, yazarın hiç hazzetmediği süper kahraman alemiyle de dalga geçebilmesine alan açan bir kara komedi oldu ve Frank Castle küllerinden yeniden doğmasına vesile oldu. Bu başarının üstüne 37 sayı daha aynı tarzda devam ettirdi "Punisher"ı Ennis ama 2000'lerin ortasında rotayı değiştirdi. Marvel'ın daha yetişkin içerikli MAX serilerinin ilk örneklerinden biri olan "Punisher MAX" ile karakteri -ara ara gözüken Nick Fury dışında- tüm Marvel evreninden soyutladı ve komedi dozajını da neredeyse sıfıra indirdi. Bu serinin Frank Castle'ı ailesi öldürülmüş bir Vietnam gazisi, ilerleyen yaşında hayatını suçlulara emdikleri sütü burnundan getirmek dışında hiç bir yaşama amacı kalmamış bir ölüm makinesiydi. Ennis zaten suç hikayelerinde çok etkili bir yazardı ama "Punisher MAX" serisi bu alandaki en başarılı işi oldu. "Preacher"dan sonraki en başarılı yapıtıdır benim gözümde.

Gene o yıllarda karakterin savaş yıllarına eğilen "Born" gibi kısa hikayeler de çıkardı Ennis. Frank Castle'ın ailesi öldürülmeden önce de psikolojik olarak çok sağlam bir karakter olmadığını, ailesinin öldürülmesiyle artık önünde hiç bir bariyer kalmamış bu içsel kötülüğün daha savaş zamanında alttan alta belirmeye başladığını ima eden bir hikaye olmasıyla başarılı bir yapıttı ama şahsen ben Frank Castle'ın şehre inmiş versiyonunu her zaman daha üstün bulmuşumdur.

Geçtiğimiz sonbaharda çıkmaya başlayan 6 sayılık "Punisher: The Platoon" da benzeri bir deneme. Castle'ın savaştaki ilk dönemlerini, beraber görev yaptığı kişiler üzerinden anlatıyor. Çizimlere imza atan isim Ennis'le daha önce Punisher da dahil olmak üzere birçok kereler çalışmış olan Goran Parlov. Garth Ennis'i az buçuk tanıyan herkes savaş tarihine ne kadar meraklı olduğunu bilir. Bu özelliği "The Platoon" ya da "War Stories" gibi yapıtlarında savaş jargonunu ve teknik detayları hikayesine çok iyi yedirmesine yardımcı oluyor. Ama aynı zamanda teknik detaylarda boğularak olayın hikaye yönünü ıskalamasına da vesile olabiliyor ki Ennis'in çoğu savaş öyküsü bu durumdan muzdarip, hakeza Platoon da öyle. Aralara serpiştirilen Vietnam Savaşına dair askeri ayrıntılar otantiklik hissini destekliyorlar desteklemesine ama hikayedeki karakterler ve bunlar arası ilişkiler arasında akılda kalıcı birşeyler olmayınca sıkıcı olmaktan öteye de gidemiyorlar. Öykünün en temel noktası Castle'ın içinde bulunulan savaşın anlamsızlığından ya da vatansever saçmalıklardan ziyade bir şekilde kendini savaş meydanında bulan müfrezesini sağ salim burdan çıkarmak dışında bir önceliği olmayan istisnai bir asker olduğu. Çok özgün bir tema sayılmaz ama etrafı biraz yeşillendirilse gene de iş görür. Castle'ın karşısında yer alan, ailesi Amerikan askerlerince katledilmiş Vietnam ordusundaki kadın savaşçı üzerinden Castle ve vigilante olgusu üzerine bir şeyler söyler gibi yapıp tam da bunu yapacakmış gibi bir izlenim veriyorlar başta ama maalesef o yan hikayenin sonu son derece yavan bir yere çıkıyor. Neticede elde Castle'ın başrolde olduğu dialog ağırlıklı bir bir Vietnam öyküsü kalıyor geriye. Parlov'un ortalama çizimlerinin seviyesinin kötü renklendirme ile bir tık daha alta indirilmiş olması da hikayenin akılda çok yer etmeyişini perçinliyor.

Final sayısının sonunda Ennis, Punisher ile yollarının kesişmeye devam edeceğini, biri gene Vietnam döneminde geçen biri de ileriki zamanlarda şehirde geçen iki ayrı Punisher hikayesi üzerinde çalıştığını belirtmiş. İlkini olmasa da ikincisini dört gözle beklediğimi söyleyebilirim.