Bu blogu az biraz okuyan herkes Hollywood'un journeyman diye tabir edebileceğimiz, stüdyo filmlerinin kiralık yönetmenlerine ekstra bir ilgim olduğunu bilir. Öte yandan bu kategoriye sokulabilecek isimlerden biri olan McG istisnai bir örnek olan "Babysitter" dışında ortaya koyduğu filmografisiyle çok da olumlu bir intiba bırakamadı bende bugüne kadar. "3 Days to Kill"le birlikte 9 filmlik külliyatının üçte ikisini izlemiş biri olarak söylüyorum bunu.
Kevin Costner'ın canlandırdığı acar ajan Ethan'ın çok da iyi gitmeyen bir operasyon sonrası yığılıp kalmasıyla başlıyor "3 Days to Kill" (buradan sonra kısaca "3TDK"). Kanser olup üç ayı kaldığını öğrenen Ethan artık işe yaramayacağı için CIA tarafından dehlendikten sonra arasının çok da iyi olmadığı eski eşi (Connie Nielsen) ve kızı (Hailee Steinfeld) ile geçirmeye karar veriyor kalan vaktini. Öte yandan CIA'in derinliklerinden gelen bir Vivi (Amber Heard) isimli bir figür Ethan'ın son operasyonunda elinden kaçırdığı Wolf namıyla bilinen bir silah kaçakçısını yakalaması için Ethan'la bağlantı kuruyor. Görevi becerebilirse CIA'in elindeki deneysel bir ilacı Ethan'ın kullanmasına izin verilecek. İlaç feci şekilde halüsinasyonlara sebebiyet veren, ağır alkol alınmadıkça etkileri geçmeyen, işe yarayıp yaramadığının bilinmediği bir mamül olsa da diğer seçenek yavaş yavaş ölmek olunca Ethan da paşa paşa kabul ediyor teklifi. Hastalandığı belli olur olmaz CIA'in varlığını unuttuğu Ethan her ne
kadar yaptığı işte yetenekli olsa da öyle herkesin adını sanını bildiği
süper bir ajan değil anladığımız kadarıyla. Hal böyleyken CIA neden
ellerinde bolca bulunmadığını varsaydığımız bir deneysel ilacı Ethan
üzerinde harcamayı tercih ediyor bilmiyoruz.
Luc Besson'un senaryosunu Adi Hassak'la birlikte yazdığı bir film bu. Daha önceki müşterek ortaklıkları çok da iyi olmayan "From Paris With Love" ile sonuçlanmıştı. Besson yönetmen olarak başyapıt çıkarabilecek kapasiteye sahip olsa da 2000'lerden sonra benimsediği yazar-yapımcı kimliğiyle Roger Corman'dan hallice bir kalibreye sahip olduğu söylenebilir. Burada da "Taken" benzeri bir ailesiyle arasını tekrar düzeltmeye çalışırken kendisine verilen son görevi de halletmeye çalışan bir gizli ajan hikayesi anlatılmaya çalışılan. Kızıyla olan ilişkisi hikayenin ajanlık bölümünden daha ilgi çekici, o kısmına daha fazla yoğunlaşılsa iyiymiş. Gerçi orada da çok yürümüyor film ya. Operasyonun ortasında kızının doğumgününü kutlamak için ankesörlü telefondan arıyor Ethan. Aradığında da kızı "mutlu yıllar" şarkısını söylemesini istiyor Ethan'dan. Babasına adıyla hitap eden kız bu, nerden geliyor bu cıvıklık merak ediyoruz. Ondan sonrası klasik beraber vakit geçirdikçe birbirine yakınlaşan baba-kız mevzusu ama orada da son derece hantal bir yazım ve yönetim söz konusu. Bir bisiklet öğretme sahnesi var ki evlere şenlik. Hailee Steinfeld'in ilk işiyle oscara aday olup sonrasında kariyerini koyacak yer aradığı dönemin bir ürünü "3TDK", kendisine dair umutlar abartıldı mı diye sorguluyor insan.
Bir de göçmenlerle ilgili bir yan hikaye var sahi. Ethan Paris'e geri döndüğünde evinin afrikalı göçmen bir aile tarafından mesken tutulduğunu görüyor. Fransa'da sık karşılaşılan bir durummuş belli ki, Ethan polise başvurduğunda kendisinden izinsiz evini mesken tutan bu aileyi dışarı atma hakkı olmadığını öğreniyor kanunen. Gerekçe ney? Kış mevsimindeler çünkü, bahara kadar beklemesi lazım. İşgalci ailenin babası sempatik bir adam, ailesine sahip çıkışı Ethan'ı etkiliyor da. Silah zoruyla evden çıkarmak yerine kalmalarına izin vermeye karar veriyor. Ayrıca Vivi'nin kendisine verdiği görevi yaparken yakaladığı adamlara işkence etmek için de uygun bir mekan. Ethan'ın işkencesine maruz kalan elemanlar da sempatik mi sempatik, bir yandan elektrik şoku verirken bir yandan da babalık tavsiyesi aldığı çoluk çocuk sahibi kişiler. Dediğim gibi, hikayede garabet faktörü bir hayli fazla.
McG elindeki senaryonun aile draması, aksiyon ve kara komediyi bir arada harmanlamaya çalıştığının farkında ama filmin bu tonlar arasında organik bir geçiş yapabilmesini sağlamak konusunda kifayetsiz. En azından iş aksiyona gelince CGI'a çok da yaslanmadığını görmek güzel, ama gene de filmin aksiyonun çok da doyurucu olduğunu söylemek güç. Costner filmde cool mu takılıyor yoksa işi sırf para için mi kabul etmiş
oyunculuğuna bakarak bir kanaate varmak zor. Adamda bir yıldız tozu
var, öyle ya da böyle filmi sırtlıyor ama hikayenin ne kara komedi ne de
ailevi kısımlarında çok da iyi durmuyor açıkçası. Bir Liam Neeson değil
kendisi orası kesin. 28 milyon dolara mal olan "3TDK" bütçesinin iki
katı gişe yapmayı becermiş dünya çapında, böylesine kusurlu bir film
için bu da bir başarı.