Çarşamba, Mart 10, 2021

WandaVision


"Spider-Man:Far From Home"un gösterime girmesinin üzerinden bir buçuk yılı aşkın bir süre ve koca bir pandemi geçti. Son 10 yıldır senede en az bir iki Marvel filmi izlemeye o kadar alıştık ki bu kadar uzun süre Avengers tayfasından uzak kalmak insana garip geliyor. Öte yandan zaten "Endgame" ile birlikte bu bahsini ettiğimiz devir nihayete ermişti, dolayısıyla aranın bu kadar açılmasından daha derin bir yoksunluk hissi söz konusu olan.


Bu kadar zamandan sonra Marvel alemine tekrar haşır neşir olmamızı sağlayan MCU'nun dördüncü fazının ilk ayağı olan "WandaVision" oldu. Dizinin patronu Jac Schaeffer daha önce "Captain Marvel" ve bu yıl gösterime girmesi beklenen "Black Widow"un senaryo sürüsünde yer almak dışında bir iki yıl önce gösterime girip çok beğenilmemiş "The Hustle" isimli filmin senaryosunu yazmak dışında pek bir icraatı olmayan bir isim. 9 bölümden müteşekkil dizinin yönetmen koltuğunda yer alan Matt Shakman ise kariyerini televizyonda geçirmiş bir yönetmen. Sayısız ünlü dizide çalışmışlığı var ama muhtemelen kariyerinin zirve noktası Daenerys'in Lannister karavanını dümdüz ettiği "The Spoils of War" isimli "Game of Thrones" bölümü. Dizi en azından yönetmen hanesinde biraz daha tecrübeli ellere teslim diye düşünüyoruz başlangıçta.


Vision'ı en son gördüğümüzde Thanos'un elinde can vermekle meşguldü. Wanda'yı da Endgame muharebesinde görme şansına erişmiştik ama o hengamede kimse kendisinin üzerinde çok durmamıştı. Bu diziyle birlikte görüyoruz evli ve mutlu bir çift olarak 1950'li yıllara ışınlanmışlar. İkinci bölümde 60'lara, sornasında da 70'lere geçiyoruz. Wanda pat diye hamile kalıp küt diye çocuk doğuruyor, kendisine bir şekilde eskiyi hatırlatmayı çalışanları kasabadan şutluyor. Tüm bu gördüklerimizin Wanda'nın yarattığı bir ilüzyon olduğunu anlamamız uzun sürmese de nelep olup bittiğine dair fikir edinmemiz için 4 üncü bölümü beklememiz gerekiyor. Ondan sonrası komple keşmekeş; Wanda'yı durdurmaya çalışan ajanlar, Evan Peters hüviyetinde geri dönen bir Pietro, Wanda'nın prodüksiyon yeteneklerinden etkilenen cadılar falan derken herşeyi birbirine bulayıp, yeşil ekran önünde fırtınaların koptuğu  cansız bir finalle nihayete eriyor dizi. İşin özü, kederinden kendini bozan Wanda koca bir kasabayı kafasındaki dizi formatına oyuncu olarak sokuyor zorla ki Vision'ı hatıralarındaki gibi yaşatabilsin. Gerek cadı federasyonundan rakipleri, gerek gezegen asayişinden sorumlu yetkili tayfası, gerekse de Vision'ın bizzat kendisi bu böyle olmaz diyerek Wanda'yı akl-ı selim çerçevesinde hareket etmeye davet etseler de illa bir 9 bölüm geçmesi gerekiyor aklını başına devşirmesi için. Neticede Wanda gidiyor, yaşasın Scarlett Witch.


Serim bölümleri itibariyle insanın sabrını zorlayıp düğüm bölümleriyle bir nebze ilgi uyandırmayı başarsa da çözüm kısmıyla gene çuvallayan bir dizi "WandaVision". Televizyon tarihinden farklı estetikleri ödünç alıp diziye yedirme fikri uzaktan kulağa hoş gelse de tüm bir sezona yayıldığında etkisini çoktan yitirmiş oluyor. Wanda'nın travmasını kendisini rahat hissettiği anıların ardına gömme dürtüsü mantıken bir nebzeye kadar kabul edilebilir olsa ahlaki açıdan bir dolu sıkıntı söz konusu. Antagonist kadrosundan diziye dahil olan karakterlerin hiçbiri eylemlerinin etik komplikasyonları cihetiyle Wanda'nın eline su dökemiyorlar. Dizide özdeşleşmemiz gereken birincil karakter olan birisi için çok ideal bir pozisyon değil ki finalde icraatlarının hesabını vermeden elini kolunu sallayarak gittiği göz önüne alınca bu durum daha da itici bir hal alıyor. 


Film alemini şimdilik arkasında bırakan Marvel, televizyonun avantajlarından istifade ederek yeni birşeyler denemeye çalışmış ama bunu başarıyla kotarabilecek bir yaratıcı ekip kuramamış maalesef. Seyircinin beklentileri ile oynayıp zekasını gıdıklayan bir hikaye anlatmak isteniyorsa bu işlerin öyle Jac Schaeffer'larla falan olmayacağını da görmeleri şart. Aksi takdirde elinizde kalan film serisi ile seyirci nezdinde oluşmuş olsa da sınırsız olamayan bir kredi ile oyuncu kadrosu oluyor. Sonuçta Wanda ve Vision MCU'dan tanıyıp sevdiğimiz karakterler, gerek Elizabeth Olsen gerekse de Paul Bettany izlemekten keyif aldığımız aktörler -Marvel evrenine bir yerinden dahil olmuş Randall Park ve Kat Dennings'i de burada daha ön planda izlemek keyifliydi onu da belirtmeden geçmemek lazım- ama bunların da bir yere kadar gideri var. Zaten gerek yazılışları gerekse de kastingleri itibariyle yeni karakterlerin hiçbirisinin en ufak bir çekiciliği yok, isteyen istediği kadar Teyonah Paris (Monica Rambeau) ve Kathryn Hahn (Agatha Harkness) için övgüler düzsün, benim deneyimim ne zaman bu ikisi ekranda belirse diziyi sardırmak oldu.

Marvel serüveninin bu yeni kulvarına giriş yapmak için biraz talihsiz bir seçim WandaVision, görücüye çıkacak ilk iş için Falcon and Winter Soldier gibi daha konvensiyonel bir tercih yapılabilirmiş.