Pazartesi, Mayıs 10, 2021

Event Horizon (1997) - Paul W. S. Anderson


"Mortal Kombat"in iyi gişe yapması stüdyoların Paul Anderson'a kapılarını ardına kadar açmalarına vesile oldu.  Yönetmen de bunu değerlendirmekte gecikmedi ve yeni projesi olarak "Blade Runner"ın sidequel'ı olarak da bilinen "Soldier"ı seçti. 90'lar Kurt Russell'ın gişe anlamında yüzünün güldüğü yıllardı ve aktör belki de markasını pekiştirmek için metot takılmaya karar vererek bir android gibi kaslı yapıya bürünme sürecine soktu kendi. Bu 18 aylık bir süreci kapsayacaktı ve Anderson bu kadar zaman boş beklemek yerine başka bir filmi çekerim deyip Philip Eisner imzalı "Event Horizon" isimli senaryoyu aldı eline.


Eisner'ın senaryosu terkedilmiş bir uzay aracında geçen bir yaratık öyküsüydü. Anderson zaten bunun "Alien" ile en iyi şekilde anlatıldığı düşünüp senaryoyu uzayda geçen gotik bir lanetli ev öyküsüne çevirmenin daha iyi bir fikir olduğuna kanaat getirdi. Aralarında Andrew Kevin Walker'ın da bulunduğu bazı senaristlerin el atmalarıyla Event Horizon gemisi mevzubahis lanetli eve dönüştü.


Yıldızlararası yolculuğun mümkün olduğu bir 2047 yılında geçen "Event Horizon", yeni bir teknolojiyi denemek göreviyle yollanıp ortadan kaybolan filmin ismiyle müsemma gemiden yıllar sonra gelen bir sinyal sonrasında "Lewis&Clark" isimli kurtarma gemisinin kayboolan gemiyi bulmak için yola düşmesiyle açılır. Gemiye ulaştıklarında mürettabatdan kimsenin izine rastlamadıkları gibi geminin içine doğru yol aldıklatında çok da tekin olmayan bir atmosferle karşılaşan kaptan Miller (Laurence Fishburne) ve ekibi, halihazırdaki güvensiz ortama "Event"in içindeki teknolojinin mucidi Dr.Weir'ın (Sam Neill) ın şüpheli tavırları da eklenince iyice gerilir. Weir'ın icat ettiği makine sayesinde yapay bir kara delik oluşturup uzayda bir noktadan başka bir noktaya süratle yol alınması mümkün hale geldiğini öğreniriz bu noktada. Bu farklı boyutları da içine alan bir seyahat demektir ve Event'in yolu son derece tehlikeli boyutlara düşmüştür.


"Event Horizon"ı iz bırakan bir film yapan en öncelikli hususiyeti konsepti. Bilim-kurgu ile korku türleri bir araya geldiklerinde verimli sonuç vermeye teşne bir bileşim zira bilim-kurgu zaten bilinmeyenin araştırılması ile ilgili bir janr, buna korku ögesi eklediğinizde olayın gizemini ikiye katlama şansınız oluyor. Gene de bir uzay gemisinde geçen bir "Hellraiser" öyküsü anlatmak nereden bakarsanız bakın dahiyane bir fikir. Paul Anderson'ın Notre Dame kilisesini model alarak tasarlattığı Event Horizon gemisi esinlenildiği yapı gibi insanların geçmiş günah ve pişmanlıklarını tekrar hatırlamalarına vesile olan ama bununla kalmayıp geçmiş bu günahlar üzerinden mürettabata ızdırap verip cinnete sürükleyen bir varlığa dönüşüyor. Geminin orjinal mürettebatı bu cinnet halindeyken birbirlerine olmadık işkenceler yaparak telef olurken bu görüntülerin kayıtlarına ulaşan Miller ve ekibi de kendilerini neyin beklediğini görmüş oluyor ama hareket etmekte geç kalıyorlar çünkü gemi çoktan Weir'ı ele geçirmiş oluyor.


Adrian Biddle'ın ("Conquest of Paradise", "Aliens") görüntü çalışması,  Richard Yuricich'in ("Blade Runner") görsel efektleri ve etkili set tasarımlarıyla zamana direnen bir görselliğe sahip olan "Event Horizon", her ne kadar kare kare imajlar vesilesiyle izleyiciye gösterilse de insanın aklına kazınan şiddet görüntüleri de barındırıyor. Saf bir korku filmi yapma amacıyla yola çıkan Anderson'ın elindeki tüm imkanlarını bu amaç yolunda seferber ettiği ve olumlu sonuçlar aldığını söylemek mümkün.


Kariyerinin en iyi filmine imza atmış olmasına rağmen Anderson'ın filmi hem gişede çakıldı hem de hakettiği eleştirel ilgiyi görmedi zamanında. Gerçi o zamandan beri izleyen çoğunluğun değerini teslim ettiği kült bir filme dönüşse de üçüncü perdesi itibariyle bir aceleye getirilmişlik hissiyatından muzdarip olduğu aşikar. "Titanic"in gösterim tarihinin ertelenmesi sebebiyle boş tarihe bu filmi koymaya kararlı olan Paramount'un ısrarlarına boyun eğen Anderson'ın normal 10 hafta olması gereken kurgu sürecini 6 haftada tamamlamaya evet demiş. Fakat zaman dolduğunda hala 2 haftalık çekim yapması gerektiğini gören Anderson'ın kurgu için 4 haftalık bir süresi kalmış böylelikle.  Bu kadar sürede ancak efektleri ve ses miksajı tamamlanmamış, 2 buçuk saat süren çok ham bir kurgu ile test gösterimi yapılan filmi gören stüdyo yöneticileri karşılarında beklediklerinden katbekat kanlı ve uzun bir film bulunca hem şiddet düzeyinin hem de filmin uzunluğunun kırpıldığı bir film talep etmişler. Yukarıda bahsini ettiğimiz aceleye getirilmiş ve en azından bir 10 dakikaya daha ihtiyacı olduğu aşikar filmin buna rağmen izleyiciler üzerinde bunca zaman sonra bile etki uyandırabiliyor olması Anderson'ın film için vizyonunun ne kadar güçlü olduğuna bir işaret. Filmin ulaştığı kült statü sonrası bir yönetmen kurgusu lafı dolanmıştı bir aralar ama sonradan anlaşıldı ki çıkarılan sahnelerin olduğu kayıtlar o kadar kötü koşullarda saklanılmış ki kullanılamaz hale gelmiş. Dolayısıyla kusurlu güzelliğiyle sinema tarihinde yerini korumaya mahkum Event Horizon. Ama illa bir başarısızlık yaşanacaksa keşke herkes böylesini tatsa.