Salı, Mayıs 25, 2021

Monster Hunter


Paul W.S.Anderson sinema çevrelerinde genelde adı pek de saygıyla yadedilen isimlerden olamadı kariyeri boyunca. İyi yaptığının teslim edildiği fillmlerden bahsederken bile hep böyle bir bu istisnalar kaideyi bozmaz tarzı bir yaklaşım söz konusu oldu. Halbuki kariyerinin ilerleyişi incelendiğinde janr sineması yapan, popülist bir yönetmen bir olduğunu hiç bir vakit gizlemeyen ve kendini devamlı geliştirmeye çalışan bir isim olduğunu görmek zor değil esasında. Çoğunlukla memur bir yönetmen olarak akıllara kazınmış bir imajı var ama aslında çoğu filminin senaryosunu kendi yazan, halihazırda hayata geçmiş projelere yönetmen olarak atanmak yerinde kendi yöneteceği filmleri sıfırdan hayata geçiren bir isim aslında.


90'larda "Mortal Kombat"in kazandığı gişe başarısı ile edindiği krediyi "Event Horizon" ve "Soldier" gibi başarı düzeyleri farklı olsa da yeni bir şeyler denemeye çalışıldığının aşikar olduğu bilim kurgular için kullanmayı tercih eden yönetmen, finansal olarak bekleneni veremeyen bu iki filmin sonrasında "Resident Evil" ile kimsenin beklemediği bir başarı elde etmekle kalmayıp tüm kariyerini sırtlayabilecek bir franchise da yaratmış oldu. Serinin sonraki iki filminin senaryosunu yazıp yönetmenliğini başka isimlere bırakan Anderson önce hangi akla hizmet PG13 yapıldığı anlaşılamayan "Alien vs.Predator" ile kimseye yaranamamış olsa da bir sonraki filmi "Death Race" ile R-Rated eğlence kulvarında çok daha işlevsel olduğunu göstermiş oldu, ki her ne kadar hepsi direk video piyasası için çekilmiş olsa da sahip olduğu 3 devam filmiyle yapımcılığını yaptığı ikinci bir seriye daha sahip olmuş oldu bu filmle.


2000'lerin ilk 10 yılı "Avatar"ın sinema dünyasını yakıp kavurmasıyla son bulmuş ve sinema taihindeki bir başka 3D akımı da böylelikle başlamıştı. Teknolojik gelişmeleri yakınen takip edip hızla benimseyen bir isim olan Anderson kariyerinin bu noktadan sonra makul bir kısmını 3D'ye vakfetti. 3 filmi geride bırakmış "Resident Evil" serisi için yeni bir üçleme tasarlamasının altındaki en önemli saiklerden biri 3D olduğunu her fırsatta belirtti ve sırasıyla önce "Afterlife" sonrasında "Retribution"a imza attı. Aralarda da "Three Musketeers" ve "Pompeii" ile bu çekim anlayışını sürdürmeye devam etti. Bu örneklerin her birinin kendi çapında bir beğenen kitlesi olageldi her daim, RE filmleri özelinde belli bir gişe başarısına da ulaştılar ama Snyder'a rahmet okutacak şekilde slow-mo çekimlere sırtını dayayan ve yapaylık sınırına yaklaştıracak bir stilizelikten muzdarip yapıtlardan müteşekkil bu dönemi takip edip takdir eden biri olamadım ben şahsen. Yönetmen de RE serisinin "Final Chapter"ına sıra geldiğinde native 3D ile çekim yapmayı terketti zaten. Röportajlarında ifade ettiğine göre fiziksel olarak son derece ağır olmaları sebebiyle belli bir aksiyon tarzıyla çekim yapmayı zorunluluk haline getiren bu kameralarla çalışmak artık yönetmeni yıldırmış ve daha toza toprağa bulanabileceği, ayağı yere basan bir aksiyonun peşine düşen bir film yapma amacıyla yola çıkmıştı "Final Chapter" ile. Son filmi "Monster Hunter" da aynı anlayışın devamı bir film.


Her ne kadar ben aşina olmasam da dünya çapında son derece popüler bir oyun olan "Monster Hunter" serisinin filmini yapmak için Anderson'dan daha iyi bir isim düşünmek zor zira kendisi artık oyun filmlerinin yönetmeni olarak anılıyor çoğunlukla. Aynı zamanda RE serisinin de yapımcısı olan Capcom bu filmlerin kazandığı gişe başarısını baz alarak uyarlamanın iplerini Anderson'a devretmekte bir beis görmemiş haliyle. Hayranı olduğu oyunları filme aktarmayı üstlenmesi itibariyle bir ayrıksılığı olan Anderson da bu işi seve seve üstlenmiş. Başrolde gene ilham perisi/eşi Milla Jovovich'in yer aldığı "Monster Hunter" bir grup askerin kendilerini birçok değişik türde canavarın hüküm sürdüğü bir boyutta bulmalarının hikayesini anlatıyor. Hikayenin asker karakterler üzerinden anlatılması fragman piyasaya çıktığında acaba yeni bir ordu güzellemesi ile karşı karşıya mıyız sorusunu akıllara getirmişti ama filmi izledikten sonra durumun bu olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Hatta senaryoyu da kaleme alan Anderson'ın herşeyin hakkından gelen asker formatıyla kendi çapında kafa bulduğunu bile düşündüm ben izlerken. Jovovich'in karakteri Artemis'in kendilerini buldukları bu vahşi ortamda tek tek avlanmak üzere olduklarını farkeden askerlerine tam bir gaz bir konuşma yapıyorken tepesinde beliren devasa bir örümcek tarafından susturulmasını şahsen çok manidar buldum ben. Zaten çok geçmeden taburundaki herkes telef oluyor ve bir tek Artemis sağ kalıyor ki o da Tony Jaa'nın canlandırdığı Avcı sayesinde mümkün oluyor. Burada da iki karakterin arasındaki dinamik iyi kurulmuş, organik gelişen bir ilişkileri var ve aktörlerin birbirleriyle uyumu sayesinde başka karakterlerin hikayeye eklenmesine ihtiyaç duymuyorsunuz, son 20 dakkaya kadar da bu ikisi üzerinden gidiyor zaten film.


Filmin büyük çoğunluğunu Güney Afrika'nın çöllerinde çeken Anderson ve görüntü yönetmeni Glen MacPherson yeşil ekran kullanmak yerine gerçek mekanları tercih etmeleri yönüyle ne kadar takdir edilseler az. 3D dönemi boyunca zaten bunu haddinden fazla gerçekleştirmiş olan ikilinin CGI olacağı kesin olan canavarlarla mücadele edilen bir hikayeyi gerçek arka planları kullanarak anlatmaları filmi bir tık üste çıkarmayı başarıyor. 60 milyon dolar gibi çok da abartı olmayacak bir bütçe ile çekilmiş olmasına rağmen gerek efektleri gerekse de görsel dünyasının incelikleri itibariyle üst düzey bir prodüksiyon kalitesine sahip film. Gerçi bunda şaşılacak bir şey yok gerçi, Anderson kariyeri boyunca makul bütçelerle zengin görsel dünyalar kurabilmesiyle tanınmış bir isim. Burada da harcanan her bir doların ekrana yansıtıldığını görebiliyorsunuz. "RE:Final Chapter" biraz fazla hızlı ve yer yer göz yoran bir kurgudan muzdaripti, yıllarca kendini slowmoya vermiş yönetmen zincirlerini kopardığını göstermeye çalışıyor gibiydi. Burada bu dürtülerini bastırmayı başarıp aksiyon sahnelerinde daha idrak edilebilir bir kurgu anlayışını benimsediğini görüyoruz. Yukarıda devamlı kendini geliştiren bir isim derken söylemeye çalıştığım da tam olarak bu, kendisi için fiks bir tarz belirleyip her filmine yapıştırmaktansa projeye göre kendisini adapte edip en iyi olana ulaşmaya çalışan bir isim Anderson.


Belli sahneleri ile body horror türüne de göz kırpan "Monster Hunter" son yıllarda izlediğim en yetkin popüler sinema örneklerinden bir tanesi. Fazla kasıntı yapmadan eğlenip eğlendirmeye odaklanmış, iyi çekilmiş ve iyi oynanmış, başından sonuna kadar ilgiyle takip edilen keyifli bir film. Anderson'ın da muhtemelen "Event Horizon"dan bu yana en iyi filmi. Uzun vadede devam filmleri yapılmak üzere tasarlanmış filmin gişesi çok parlak olmadı maalesef, o yüzden arkası gelecek mi bilmiyorum ama umuyorum olur.