Cuma, Ocak 28, 2022

Assassins (1995) - Richard Donner

Ne yönetmeninin ne de başrol oyuncularının filmografisinde göze batan parçalardan biri değil "Assassins". Bugün birçok sinemaseverce Wachowski kardeşlerin Hollywood'un kapısından girdikleri ama sonuçtan memnun kalmadıkları için isimlerini çekmeye çalıştıkları bir film olarak hatırlanıyor. Senaryolarını filme çekecek ismin Richard Donner olduğunu duydukları andan itibaren projeye temkinli yaklaşan kardeşler, yönetmenin senaryoda yapılmasını talep ettiği değişikliklere de ayak diremişler. O da Brian Helgeland'a senaryoyu revize ettirmiş. Fakat yapılan ufak tefek değişikliklere rağmen hikayenin çatısı büyük ölçüde aynı kaldığı için Wachowski'lerin isimlerini senaryodan çekme istekleri de Yazarlar Birliği tarafından reddedilmiş.


Hem senaryoyu okuyup hem de filmi izlemiş biri olarak söyleyebilirim hakikaten de Wachowski'lerin yaygara kopardığı kadar senaryodan uzaklaşan bir film değil "Assassins". Keşke becerilebilseymiş zira o kadar iyi bir senaryo da değil eldeki. Zamanında nasıl Mel Gibson'ın dikkatini çekip o "Braveheart"a yoğunlaşmak durumunda kalınca Richard Donner'ın önüne düşmüş insan hayret ediyor. Kabaca Sylvester Stallone ve Antonio Banderas tarafından canlandırılan iki kiralık katilin arasındaki kedi fare oyununu anlatan senaryo içerisinde bir iki ilginç yer barındırıyor olsa da geneli itibariyle finale gelene kadar insanı bayan, çok akmayan bir hikaye bu. Wachowski'lerin dediklerine bakılırsa ahlaki göreceliliğe dair karanlık bir hikaye burada anlatılmak istenen ama kusura bakmasınlar ne yazılanda ne de perdeye aktarılanda böyle bir derin bir anlatım ibaresi göremedim ben. Gösterime girdiğinde filme dair getirilen eleştirilerin en başında da senaryonun gereksiz karmaşık ve sıkıcı oluşu gelmiş ki ben de yüzde yüz katılıyorum.


Elini değdirene de bir hayrı dokunmadı zaten senaryonun, artık Wachowski'ler nazar mı etti nedir. 90'lara kötü bir giriş yapmış olsa da sonradan yaptığı birkaç hit filmle yıldız statüsünü korumayı başaran Stallone için aynı yıl gösterime giren "Judge Dredd" ile birlikte "Assassins" sonun başlangıcı oldu denebilir zira kalan beş yılı global popülaritesinin gazıyla idare etmeyi başarsa da ABD'de yıldızı iyice sönmeye başlayan aktör 2000'lere gelindiğinde ismi mazide kalmış nostaljik isimlerden biri haline gelmişti. Ta ki birkaç yıl sonra tekrar seyirciye kendini hatırlatana kadar. Hakeza Richard Donner'ın filmleri de "Assassins" sonrası eskisi kadar sıcak karşılanmaz oldular ki peyderper elini ayağını çekti bu işlerden zaten rahmetli yönetmen.


Her iki isim de filmin kendilerine bir hayrının dokunmayacağını sezmiş gibi hikayeyle bağlantıları kopuk bir performans sergiliyorlar. Gerçi Donner sonradan verdiği röportajlarda filmden memnun kaldığını belirtse de gene de filminin temposunu ayarlamakta sıkıntı yaşadığı aşikar. Karakterlerin çoğunun vakitlerini birşeyleri beklemekle geçirdikleri bir hikaye zaten "Assassins", yönetmen de bu duruma biraz tempo katacak hamleler yapmaktan imtina etmiş nedense.


Stallone, her ne kadar genel olarak iyi bir oyunculuk gösterse de karakterinin depresyonunu fazla benimsemiş, çoğu yerde mırıltıyla konuşuyor resmen. Julianne Moore'la kimyaları da çok uyumsuz, senaryoda birbirlerine çekimleri daha aşikar şekilde yer verilen iki karakter arasındaki ilişkinin tonu zayıflatılmış olsa da Moore'un karakteriyle aralarında cinsel bir ilişkiden ziyade abi-kardeş ilişkisi varmış gibi bir görüntü oluşmuş iki aktörü yan yana koyunca.


Öte yandan gerek Moore, gerekse de Banderas hallerinden gayet memnun gibiler, ellerindeki malzemeyi azami şekilde kullanmak için canla başla çalışmışlar. Ardı ardına yaptığı "Philadelphia", "Interview With The Vampires" ve "Desperado" ile birlike Hollywood'a füze gibi giriş yapan Banderas bu filmden çok da zarar görmeden yola devam edip "Evita" ve "Zorro"ya doğru yol almıştı akabinde. Hakeza Moore da o dönem yükselmekte olan yıldızını daha da yükseklere taşımayı başardı sonraki yıllarda.