Sadece tüm zamanların en iyi animelerinden değil aynı zamanda tüm zamanların en iyi filmlerinden biri olan "Grave of the Fireflies"ın 2 yıl önce aramızdan ayrılan yönetmeni Isao Takahata'nın son filmi "The Tale of the Princess Kaguya"yı (orjinal ismiyle "Kaguya-hime no Monogatari") hep izlemeye niyetlensem de gerek filme dair materyallerde gördüğüm görselliği gerekse de konusuna dair ilgi çekici birşey bulamamam bu zamana kadar ertelememe vesile oldu. Neyse,artık kısmet bugüneymiş.
Bu masalın Japon kültürü çerçevesi içerisindeki spesifik yeri nedir, ne anlamlar ihtiva etmektedir hiç bir fikrim yok. Açıkçası buna gerek de yok, bir yabancı film izlemek için o ülkeye dair derin bilgilere sahip olmak şart olmamalı. Ama cepheden bakınca Japon gelenekselliği içinde bir genç kadından beklenen şeylerin o kişinin ruhunu boğacak düzeyde olabileceğinin anlatılmak istendiği anlaşılıyor. Kaguya gelenek görenekle çok sıkı fıkı olmadığı pastoral hayatında fakir bir yaşantı sürdürmesine rağmen çok daha mutlu, filminbu kısımlarındaki çizimler de daha sakin. Öte yandan şehir yaşantısına geçildiğinde artan baskıyı simgeler bir şekilde renkler koyulaşıyor ve Kaguya'nın gözlerinin ışığını yavaş yavaş kaybettiğini görüyoruz. Bu dikotomi üzerinden uzunca bir süre ilerleyen film finali itibariyle fantastik bir yere bağlanıp nihayete eriyor. Hikayeyi görsele dökerken bir hayli kafa yorulmuş orası belli ama eldeki hikaye çok da çekici olmayınca biraz havada kalıyor açıkçası.Kısa da değil, iki buçuk saat, filmi bitirebilmek için kendimi zorladım resmen.