Salı, Aralık 19, 2023

Killers of the Flower Moon


Bir noktada bu filmi sinemada izlemeye dönük bir planım vardı iyi ki yapmamışım, 4 saat boyunca kıçımı ağrıttığımla kalacakmışım. Scorsese'nin filmleri genelde hep lüzumundan fazla uzun olur zaten ama bu uzun süre zarfında perdede olup biten görsel ve işitsel olarak o kadar kalabalık olur, hikaye de birçok noktada keskin dönüşler sergiler ki anlatılmak istenenin bu süreye ihtiyaç duyduğuna kani olarak ayrılırsınız filmden. Kariyerinin en uzun ikinci kurmaca filminde (ilki de "Irishman"miş) böyle birşeyden bahsetmek mümkün değil öte yandan. 


"Killers of the Flower Moon" Osage kabilesinin hikayesini anlatıyor. Anlatıyor gibi yapıyor daha doğrusu. Bu kabilenin yaşadığı topraklarda petrol çıkmış, vesileyle de her biri zengin olmuşlar, kazandıkları parayla ne yapacaklarını bilemeyecek kadar hem de. Bu noktada tabii ki böylesi bir zenginliği elin kızılderililerine kaptırma gibi bir niyeti olmayan beyaz adamlar devreye girmiş ama atalarının tersine cenk etmeyip sevişme yolunu seçerek Osage ahalisinin güvenini kazanmayı başarmışlar. Buldukları yolsa Osagelileri kadını erkeği beyazlarla başgöz edip bir süre sonra oluşan bu yeni ailenin Osage ayağını bir kazaya kurban ederek Osage ailesinin sahip olduğu petrol haklarının üstüne çökmek. Bu şeytani planın baş aktörlerinden biri de William King Hale (Robert De Niro) isimli zat. Bunun bir de yeğeni var, cepheden yeni gelmiş olan ve tutunacak bir dal bulmak için amcasının yanına çönen Ernest (Leonardo DiCaprio). King çok geçmeden Ernest'ı Osage'in güzide üyelerinden Mollie (Lily Gladstone) ile başgöz etmekle kalmıyor, perde arkasında döndürdüğü pis işlerde de Ernest'i maşa olarak kullanmaya başlıyor.


Filmin bundan sonrası uzun ama uzunca bir süre boyunca Osage mensuplarının keklik gibi avlanması ile geçiyor. 3,5 saatlik filmin ilk ikisi buna vakfedilmiş, 3 de olabilir, 10 oturmada falan ancak tamamlayabildiğim için tam da emin değilim. Kızılderilileri öldürme şekilleri ve tetiği çekenler farklılık gösterse de netice her daim aynı kalıyor Osage halkı pıtır pıtır dökülüyorlar. Filmdeki portrelenişlerine bakılırsa hepsi de oturup seyretmişler halkdaşları telef edilirken. Bir silah alayım, canıma kasteden olursa kendimi savunayım, içkili ortamlarda çok da sürtüp bu beyazlara karşı kendimi savunmasız bırakmayım diyen olmamış görünüşe bakılırsa, kafayı çekip kendilerini vurdurtmuşlar boyuna. Filmin bir noktasında bir kabile konseyinin toplanıp bu gidişata dur deme noktasında gaza geldiklerine şahit oluyoruz ama bakıyoruz ki tüm bu olayların arkasında yer alan King Hill de bu konseyin göbeğinde oturuyor, bunların arkasında kim varsa bulucaz gibisnden laflar etmekte. Scorsese, Darwinist bir yaklaşımla bu Osageliler bu zeka seviyesiyle zaten çok hayatta kalamazlardı, tıpkı ataları gibi mi demeye getiriyor nedir, anlamak mümkün değil. Ernest'in karısı Mollie (Lily Gladstone) örneğin; aktristin filmin başlarındaki duruşu olsun, filmin kendisini diğerlerinden daha bilge ve akıllı olarak önümüze sunuşu olsun, bu mevzuların kökünü kurutacak kişinin bu kadın olacağına dair bir beklentiyle kendisini izlemeye başlasak da koca filmdeki çok da fazla olmayan ekran süresini kocasının kendisini zehirlemesine izin vererek ağlama ve inlemeyle geçiriyor resmen. Güya hikayenin kalbi bir karakter bu bahsettiğimiz.


Eninde sonunda belasını buluyor King ile tayfası, son 90 dakikayı da buna vakfetmiş Scorsese dede. Ondan önceki 2 saat boyunca izlediğimiz cinayetleri bu seferde FBI ajanları ve mahkemedeki avukatların ağzından dinliyoruz sanki bir gizemi varmış gibi. Nerden baksan elinde kalan bir aymazlıkla süreden hiç kasmamış olan yönetmen, 2 saatte bile fazla fazla anlatabilecek bir hikayeyi sündürmüş de sündürmüş ama hikayenin belki de en çekici kısmı olan karakterlerin dava sonrası napıp ne ettiklerine dair kısmı da 5 dakikalık bir radyo anonsu olarak geçiştirmeyi uygun bulmuş ne hikmetse. Bok attığı Marvel filmleri en azından 90 dakikada bitme nezaketini gösterip ömrümüzden yemiyorlar. 4 saatimi heba ettiğiniz için sağolun ne deyim, kitabı okusaymışım bundan iyiymiş dedirttiniz bana. Böyle bir filmin bu kadar yere göğe sığdırılamamasına bakılınca geçenlerde Letterboxd'da gördüğüm "Scorsese de başka bir tüketici tipinin Marvel'ı" yorumuna katılmamak elde değil.