Cuma, Aralık 22, 2023

The Family Plan


Mark Wahlberg'e karşı "Shooter" ve "The Departed"dan sonra nezdimde oluşan hüsnü zan, çoğunlukla hayal kırıklığına uğrayacağımı bilsem de her yeni işine nedir diye göz atmamı beraberinde getiriyor hep. Oyunculuk yeteneği nezdinde kalibresi çok geniş olmasa da doğru projeyi seçtiği zamanlarda izlemesi keyifli olan aktörün eskiden arada beri de olsa ilginç kariyer tercihleri yapıp insanı şaşırttığı olurdu. Son 10 yılda ise biraz daha birbirine oldukça benzeyen filmlerle karşımıza çıktığı söylenebilir. 2013'de bu yana 22 filmde başrol oynamış, bunların 5'i Peter Berg, 3'ü Michael Bay zaten. 5 tane komedi var. Geri kalanlar içinde bir tek Ridley Scott filmi "All The Money In The World" biraz ayrıksı bir yerde duruyor. Bunların çoğunda yapımcı olarak da geçtiği için bilinçli bir tercih olduğunu söylemekte bir beis yok herhalde.


Biraz sessiz sedasız bir şekilde Apple raflarında yerini alan yeni filmi ise bir başka aile komedisi. Esasında ölümcül bir suikastçi olmasına rağmen domestik bir hayat uğruna tüm hepsini geride bırakıp ailesine yoğunlaşmayı tercih eden Dan Morgan'ın geçmişi aradan 17 yıl geçse de kendisine ulaşmayı başarıyor. Eski tanıdıklarınca gördüğü yerde mıhlanacağını bilen Dan, geçmişine dair hiçbir şey bilmeyen ailesine evi damı bırakıp kaçmaları gerektiğini nasıl söyleyeceğini bilemediği için onları spontane bir Vegas gezisine çıkmaya ikna ediyor. Yol boyunca ve dahi Vegas'a vardıklarında da Dan'in ailesine çaktırmadan peşindekilerle cebelleşmesi üzerinden aksiyon ve komedi yaratmaya çalışıyor "The Family Plan". Bir noktadan sonra illa ki öğrendiklerinde de bir nebze aile draması sosu ekleyerek ortaya karışık bir eğlencelik yaratma yoluna gidilmiş.


Gidilmiş gidilmesine ama komedisini bir hayli ıskalayıp neredeyse dramaya abanan bir film kalmış geride. Komik olsun diye koydukları birçok sahne güldürmek şöyle dursun tebessüm bile ettirmiyor. Oğlan çocuğun gamer geyikleri, baba oğul arasındaki bu konu üstüne dönen muhabbetler, eş kişinin geçmişine dönük "acaba"ları, kız çocuğun erkek arkadaşı ile muhabbetleri gibi daha bir dolu ıvır zıvır eklemişler senaryoya ama bir an önce sardırıp geçeyim hissi uyandırmaktan öteye geçemiyor hiçbiri. Eşi canlandıran Michelle Monaghan ile Wahlberg arasındaki seks muhabeetleri de izlerken bayıyor. Monaghan'ı oldum olası çok etkileyici bulmamışımdır zaten de, burada Wahlberg ile yanyana hiç yakışmamışlar bence. Filmin en ilgi çekici karakterleri kötü adamları, onlarla da çok vakit geçirmemize izin vermemiş filmin yapım ekibi. Baş kötüyü oynayan Ciaran Hinds paramı verin de bir an önce evime gideyim tarzı bir performans sergilese de gene de ağırlığı yetiyor çoğu yerde. Öte yandan Wahlberg'ün eski kırığını canlandıran Maggie Q girdiği her sahneye bir canlılık kazandırmayı başarıyor, tırıvırı bir rol bile olsa oynarken keyif aldığını hissedebiliyorsunuz ki bu enerji seyirci olarak bize de geçiyor. Olduğu her işte göze çarpmayı başarsa da yıllardır böyle yan rollerde kadını harcayıp gidiyorlar, resmen yetenek israfı. Kız çocuğunu oynayan Zoe Colletti tam bir Z kuşağı aktristi olsa da en azından tüm filmi etek ve siyah çorap kombini ile geçirdiği için belli bir seyir zevki tesis etmeyi başarıyor. Esasında televizyon yönetmeni olan Simon Cellan Jones'un 3'ün uzun metrajıymış bu ama Wahlberg artık nasıl memnun kaldıysa kendinden seneye gösterime girecek bir film daha yapmışlar şimdiden.