Perşembe, Ocak 14, 2021

Immortals (2011) - Tarsem Singh

Tarsem Singh'i özlüyorum, filmlerini izlemeyi yani. Adam öldüğünden falan değil tabii ki, ama çok sık film yapmadığı ya da yapamadığı da bir gerçek. Gerçi bu durumun oluşmasında kendisinin de payı bir hayli büyük, proje seçimleri itibariyle. Gene de sinema dünyasının "Immortals" gibi örneklere daha çok ihtiyacı var bence.

Böyle deyince filmi çok nadide bir eser olarak gördüğüm anlaşılmasın. Yunan mitolojisinden birçok insan ve tanrı figürünün merkezinde yer aldığı bir çeşit Davut ve Calut öyküsü anlatan film konusu itibariyle klişe olarak bile nitelendirilebilir.  Bittiğinde filmin neyi anlattığına dair çok bir şey kalmıyor aklınızda ama nasıl anlattığı beyninize çakılıyor çünkü görüntü yönetmeni Brendan Galvin (Escape Plan, Veronica Guerin) ile birlikte o derece zihne işleyen bir görsel dünya kurmayı başarıyor yönetmen. Gerçekçiliğin karşıtı bir yaklaşım benimseyip fantastik bir öykü anlattığı gerçeğini görselliği vesilesiyle kucaklayan, yönetmeninin de belirttiği üzere bir Caravaggio tablosunun renk paletine sahip bir film "Immortals". Fantastik bir dünya kurup fantastik bir öykü anlatıyor ama aynı zamanda vahşi de bir dünya bu, ergenler ilgiyle izlesin diye yapılmamış, zalim karakterlerin yeri geldiğinde bu yüzlerini gösterdikleri tekinsiz bir atmosferi var. Senaryoda esas oğlan da dahil birçok figür çalakalem geçiştirilmiş,az biraz derinlik verilmiş yegane karakter de filmin kötüsü Hyperion ve bir kez daha gözlerden uzaklaşmadan önce son iyi performansı ile Mickey Rourke bu karakteri daha bir kanlı canlı hale getirerek bahsini ettiğimiz tekinsizliğin başat unsuru olmayı başarıyor. Gerisi Tarsem'in kurduğu atmosfer içinde bir hayli stilize çatışma sahneleri izlemekten ibaret. Klişe bir senaryoyu akılda kalıcı bir filme dönüştürmeyi başarıyor Tarsem, bir de eline iyi bir hikaye geçirse neler yapacağını düşünmeden edemiyor insan.