Zack Snyder'ın "300"üne dair sevilmeyecek ne varsa devam filmi "Rise of Empire"dan da aynı sebeblerle hazzetmemek mümkün. Modern bir "gelişmiş batı"-"barbar doğu" söylemini anakronistik bir yaklaşımla Yunan şehir devletleri ile Pers hükümranlığı üzerinden vermeye çalışmak olsun, maçoluğun suyunu çıkararak olayı bir testesteron festivaline dönüştürmeye teşnelik olsun, ilk filme dair antipatik hususiyetlerin hepsi bu filmde de mevcut. Öte yandan, bu anlatılanları bir şekilde beyninizin arka planına ittirebilir ve önyargılarınızı dizginleyebilirseniz her iki filmden de azami derecede keyif almak mümkün. Hatta devam filminde bunun keyif dozajının daha da arttığını söylemeyebilirim.
Bir sequeldan daha ziyade bir side-quel olan "Rise of Empire" ilk filmde yaşanan olaylarla aynı zamanda paralel ilerleyen bir hikaye anlatıyor. Lena Headey'nin canlandırdığı Gorgo'nun ağzından anlatılan uzuun bir girizgah bölümüyle Pers imparatoru Xerxes'in bir nevi nereden peydahlandığını öğrenirken hikayenin esas kahramanı olan Themistocles ile de tanışmış oluyoruz. Bu noktada filmin esas bombası olan Artemisia (Eva Green) da hikayeye giriş yapıyor ki onun orijin öyküsünü de filmin ilerleyen noktalarında Themistocles'den dinliyoruz. Bu serimleme sekansları her ne kadar biraz tembel bir hikaye anlatımı hissiyatı uyandırsalar da hem görüntüler ve müziğin uyumu itibariyle çok iyi çekilmiş olmamaları hem de filmin ruhuna ve estetiğine sirayet eden çizgi-roman anlatı kalıplarına uygun olması itibariyle rahatsız etmekten çok keyif veren bölümler. Filmin ilerleyen bölümlerinde yaklaşan Pers tehlikesine karşı hem Atina hem de Sparta'yı mücadeleye davet eden Themistocles hiç kimse tarafından dinlenilmese de ilk filmde gerçekleşen olaylar çerçevesinde herkesin desteğini almayı başararak bu sefer karadan ziyade denizde Artemisia'nın başında olduğu Pers donanmasıyla yüzleşme şansı yakalıyor.
Perslerin Yunanistan'ı işgal denemelerinin ikinci ayağına dahil olan Artemision ve Salamis deniz muharebelerini temel alsa da artistik serbestiyet konusunda elini korkak alıştırmayan "Rise of Empire" tarihi öğrenmek için izlenecek bir film değil ama gene de hadiselerin izleğini çağrıştıran bir hikaye geliştirmeyi başardıklarını söylemek de mümkün. Tabii yukarıda bir nebze vugu yaptığımız Hollywood'un Yunan tarihine bir nevi Anglo-Sakson kökü muamelesi yapıp sahip çıkmasından mütevellit modern bir "medeni batı" vurgusu bu filmin de her bir hücresine hakim öncülüne benzer bir şekilde. Esasında "300"ün uyarlandığı çizgi romanın yazarı Frank Miller ilk filmin çıkışının akabinde çizgi romanın devamı için çalışmaya başlamıştı ama "Rise of Empire"ın yazımında bazı parçaları kullanılsa da Miller'ın "Xerxes: The Fall of the House of Darius and the Rise of Alexander"ın adını verdiği çizgi romanın çıkması 2018'i buldu. Fakat gene de bu filmde de bakış açısı itibariyle doğu toplumlarına ve tarihine karşı ırkçılığa yaklaşan derecede antipati duyan Miller'ın izlerini görmek mümkün.
Reklamcılıktan gelme İsrailli yönetmen Noam Murro 2008'de "Smart People" isimli film ile ilk uzun metrajına imza atmış, bu filmi yönetmesi için de Snyder tarafından bizzat seçilmiş bir isim. "300"ü olduğu kadar kan ve cinsellik dozunu arttırması boyutuyla Snyder'ın kurduğu estetikten esinlenerek yaratılmış "Spartacus"ü de andıran bir filme imza atmış olsa da tümüyle karbon kopya bir işe imza attığını söylemek de haksızlık olur yönetmen için zira eline ilk filmin üzerine olumlu birşeyler ekleyebilen bir senaryo geçirmiş ve bunu görsel açıdan etkileyici bir şekilde perdeye aktarabilmeyi başarmış kendisi. Normalde böyle tamamı dijitalize fonlu filmlerin büyük bir hayranı olduğumu söyleyemesem de bu tarz fantastik soslu filmlere iyi gittiğini de belirtmek lazım. Özellikle bu film için Simon Duggan'ın görüntü çalışmasının filmi yukarıya çektiği aşikar. Themistocles'i canlandıran tavşan dişli Avustralyalı aktör Sullivan Stapleton bir Gerard Butler kumaşına sahip olmasa da bu açığın Eva Green ile kapatıldığını söylemek mümkün. O dönemler yeni yeni palazlanmaya başlayan Jack O'Connell ve yetenekli aktör Callan Mulvey'in yanı sıra ilk filmden aşina yüzler Lena Headey, David Wenham ve Peter Mensah da filmi renklendiriyorlar.
Murro'nun bu filmdeki bir başka sansı da müzikleri Tom Holkenborg'a yaptırmış olması. Bugüne kadar "Mad Max:Fury Road" dışında yaptığı müzikleri nezdimde çok iz bırakmamış olsa da Hans Zimmer'in yanında film müziği işine giren sayısız isimden biri olan Holkenborg'un solo bestecilik kariyerinin başlarına tekabül eden "Rise of Empire" için yaptığı besteler filmi olduğundan daha iyi hale getirmeyi başaran en başat faktörlerden. Özellikle yukarıda bahsini ettiğimiz girizgah bölümlerinde varlığını ziyadesiyle hissettirip seyircinin hikayeye daha angaje olmasına yardımcı olan müzikler, geri kalan kısımlarda yönetmenin işini kolaylaştırmaya devam ediyorlar. Soundtrack albümünde özellikle "Marathon", "Artemisia's Childhood", "Greeks are Winning" ve "History of Artemisia" isimli parçalar müzisyenin performansını en iyi özetleyen parçalar denilebilir, ilgilisi mutlaka bir kulak vermeli.