2015
yapımı "Self/less" sessiz sedasız gösterime girip çıktığında kimse
filmi yönetmen Tarsem'e yakıştıramamıştı. Ben bile yönetmenin kim
olduğunu bilmeksizin fragmanı izledikten sonra Tarsem'in ismini
gördüğümde şaşırdığımı anımsıyorum. "The Cell" ve "The Fall" gibi
filmler sayesinde gerçek üstü ve fantastikle özdeşleşmiş bir yönetmene
görünüş itibariyle klişe bir Hollywood gerilimini konduramıştı kimse, o
yüzden eleştirmenler neredeyse önyargıyla yaklaşıp üstünü çizdiler
filmin. Halbuki yönetmenin o dönem verdiği röportajlara baktığımızda
görüyoruz ki "Selfless" Tarsem'in gayet bilinçli yaptığı bir tercih ve
tam olarak kendisine dair saydığımız bu beklentileri kırmak amacıyla
yapılmış bir film. Ve kötü bir film de değil kesinlikle.
Ben
Kingsley tarafından canlandırılan zengin iş adamı kanserden ötürü kısa
bir ömrü kaldığını öğrenir. Bu durumla yüzleşmeye çalışırken gelişen
yeni bir teknoloji ile ikinci bir şansı olduğunu öğrenir. Buna göre
bilinci genç bir bünyeye (Ryan Reynolds) aktarılacak ve yaşamaya devam
edebilecektir, tabii yüklü bir meblağ karşılığında. Operasyon
gerçekleşir ve transfer tamamlanır ama bir süre sonra işlerin çok da
yolunda olmadığını ve işgal ettiği bu yeni bedenin eski sahibinden
kalıntılar barındırdığını anlaması uzun sürmez.
Senaryo
görece klasik gerilim filmlerinin izleğini takip ederken ruh-beden
ikilemi üzerine ilginç bir fikirden yola çıkıyor. Dünyanın en özgün
teması sayılmaz ama gene de "bilinç dediğimiz şey nerededir, başka bir
bedene aktarılabilir mi yoksa beden ile bütünleşik midir?" gibi sorular
sordurabilmesi itibariyle değerli bir film. "Immortals" ve "Mirror
Mirror" da da beraber çalıştığı görüntü yönetmeni Brendan Galvin'le bir
kez daha bir araya gelmiş olmasına rağmen yönetmenin görselliğe teşne
sinemasına dair pek bir iz yok burada ama tek tük beliren aksiyon
sahnelerinde gösterdiği hüner ve genel olarak seyircinin merakını diri
tutabilmesi itibariyle Tarsem'in ortalama üstü bir tür filme imza attığı
söylenebilir. Ben Kingsley, Matthew Goode, Natalie Martinez ve Michelle
Dockery gibi farklı kalibrelerden oluşan ilginç bir kasta sahip olması
da bir artı, öte yandan Ryan Reynolds'ın bu kadro içinde en eğreti unsur
olduğunu da söylemek lazım. Deadpool ve ya Deadpoolvari karakterler
oynamadığı zaman da iyi bir oyuncu olduğunu "Smokin Aces", "The Nines",
"Buried" gibi filmleri izleyen herkes bilir ama buradaki içi içini yiyen
karakter tipi aktöre pek oturmamış.
İzlendikten
sonra unutulması uzun sürmeyen bir film olsa da izlenirken iyi vakit
geçirten bir yapıt. Sevdiğimiz bir yönetmenin en iyi işi olduğunu iddia
edecek değiliz ama üzerine vurulan fiyasko vasfını da haketmiyor
kesinlikle.