Cumartesi, Aralık 19, 2020

Self/less (2015) - Tarsem Singh


2015 yapımı "Self/less" sessiz sedasız gösterime girip çıktığında kimse filmi yönetmen Tarsem'e yakıştıramamıştı. Ben bile yönetmenin kim olduğunu bilmeksizin fragmanı izledikten sonra Tarsem'in ismini gördüğümde şaşırdığımı anımsıyorum. "The Cell" ve "The Fall" gibi filmler sayesinde gerçek üstü ve fantastikle özdeşleşmiş bir yönetmene görünüş itibariyle klişe bir Hollywood gerilimini konduramıştı kimse, o yüzden eleştirmenler neredeyse önyargıyla yaklaşıp üstünü çizdiler filmin. Halbuki yönetmenin o dönem verdiği röportajlara baktığımızda görüyoruz ki "Selfless" Tarsem'in gayet bilinçli yaptığı bir tercih ve tam olarak kendisine dair saydığımız bu beklentileri kırmak amacıyla yapılmış bir film. Ve kötü bir film de değil kesinlikle.  
 

Ben Kingsley tarafından canlandırılan zengin iş adamı kanserden ötürü kısa bir ömrü kaldığını öğrenir. Bu durumla yüzleşmeye çalışırken gelişen yeni bir teknoloji ile ikinci bir şansı olduğunu öğrenir. Buna göre bilinci genç bir bünyeye (Ryan Reynolds) aktarılacak ve yaşamaya devam edebilecektir, tabii yüklü bir meblağ karşılığında. Operasyon gerçekleşir ve transfer tamamlanır ama bir süre sonra işlerin çok da yolunda olmadığını ve işgal ettiği bu yeni bedenin eski sahibinden kalıntılar barındırdığını anlaması uzun sürmez.
 

Senaryo görece klasik gerilim filmlerinin izleğini takip ederken ruh-beden ikilemi üzerine ilginç bir fikirden yola çıkıyor. Dünyanın en özgün teması sayılmaz ama gene de "bilinç dediğimiz şey nerededir, başka bir bedene aktarılabilir mi yoksa beden ile bütünleşik midir?" gibi sorular sordurabilmesi itibariyle değerli bir film. "Immortals" ve "Mirror Mirror" da da beraber çalıştığı görüntü yönetmeni Brendan Galvin'le bir kez daha bir araya gelmiş olmasına rağmen yönetmenin görselliğe teşne sinemasına dair pek bir iz yok burada ama tek tük beliren aksiyon sahnelerinde gösterdiği hüner ve genel olarak seyircinin merakını diri tutabilmesi itibariyle Tarsem'in ortalama üstü bir tür filme imza attığı söylenebilir. Ben Kingsley, Matthew Goode, Natalie Martinez ve Michelle Dockery gibi farklı kalibrelerden oluşan ilginç bir kasta sahip olması da bir artı, öte yandan Ryan Reynolds'ın bu kadro içinde en eğreti unsur olduğunu da söylemek lazım. Deadpool ve ya Deadpoolvari karakterler oynamadığı zaman da iyi bir oyuncu olduğunu "Smokin Aces", "The Nines", "Buried" gibi filmleri izleyen herkes bilir ama buradaki içi içini yiyen karakter tipi aktöre pek oturmamış.
 

İzlendikten sonra unutulması uzun sürmeyen bir film olsa da izlenirken iyi vakit geçirten bir yapıt. Sevdiğimiz bir yönetmenin en iyi işi olduğunu iddia edecek değiliz ama üzerine vurulan fiyasko vasfını da haketmiyor kesinlikle.