Perşembe, Aralık 24, 2020

Nuh Tepesi


Nuh Tepesi prestijli film festivallerinden biri olan Tribeca'da oyuncu ve senaryo ödüllerini almasıyla dikkat çekmişti. Pandemi ortalığı kasıp kavurmadan önce sinemalara uğramayı başarabilen nadir filmlerden biri oldu galiba ama ne kadar iş yapabildi bilmiyorum. Derviş Zaim'in asistanlığından gelme Cenk Ertürk'ün ilk uzun metrajı olan film hastalığından ötürü az bir ömrü kalan  ve doğup büyüdüğü köyde gömülmek isteyen bir baba ile ona eşlik eden oğlunun hikayesini anlatıyor. Haluk Bilginer ve Ali Atay tarafından canlandırılan baba-oğulun arası babanın küçükken aileyi terketmiş olmasından ötürü limoni, aralarında bir ilişki yok gibi bir şey. Oğulun biraz da son demlerini yaşayan kendi evliliği ile yüzleşmekten kaçtığı için iştirak ettiği aşikar olan bu yolculuk, babanın kendisinin tarafından dikildiğini iddia ettiği ve altına gömülmek istediği ağacın aradan geçen zaman zarfında bir nevi yatıra dönüşmesi ve köy ahalisinin bu konuda çok hassas olması neticesinde başka bir boyut alıyor.


Baba oğul kavgası üzerine bir anlatı "Nuh Tepesi"; babalarıyla kavga eden çocuklar, babaları kendilerini terkedince ikame olarak yerini alan dayılarıyla kavga eden çocuklar, babaları için kavga eden çocuklar... Neticede hayatımıza dahil edip etmeme konusunda hiç bir seçme hakkımızın olmadığı ebeveynlerimizin kişinin hayatını nasıl kaydırabileceğinin hikayesi. Babasının yokluğunda dayısıyla didişerek büyüyen Ömer'in (Ali Atay) hiçbir zaman bir iç huzura kavuşamaması ve evliliğini de yürütememesi, hamile olan karısından çocuğundan ayrı kalmamak bahanesiyle boşanmayı reddederken nasıl baba olunacağına dair kafasında en ufak bir fikrin olmaması onu babasıyla yeniden ilişki kurmaya yöneltirken belki bu vesileyle içindeki bu hengameleri bir nebze dindirebileceği ümidini veriyor belli ki. Ağacın köy nezdindeki statüsü ve bunu bir ekmek kapısına çevirmeyi başarmış köy muhtarının  sinsi olduğu kadar düşmanca olan tavırları bu duruma taş koyuyor elbette ama aynı zamanda ağaca sahip çıkarak köylüyle karşı karşıya gelmeleri baba-oğulun birbirine yakınlaşmasına da vesile oluyor. Yönetmen Ertürk bu içsel savaşlar vesilesiyle filmine belli bir ivme kazandırmayı başarırken son çeyrekte hikayenin iplerini elinden kaçırarak kurduğu bu çatıya ihane ediyor. Baba karakterinin filmdeki son eylemi düşünüldüğünde kişiliğiyle uyumlu bir bencillik olsa da gene de hikayenin gidişatı itibariyle eğreti duruyor. Ertürk'ün sineması ilerisi için belli bir umut veriyor ama bir kaç yıl üzerinde çalıştığını söylediği senaryosu üzerine biraz daha dursaymış iyiymiş.