Perşembe, Aralık 17, 2020

Clouds of Sils Maria (2014) - Olivier Assayas


Bu aralar hep filmciler ve film yapımına ilişkin öykülere düştüm. Sıradaki filmse Hollywood'a ve sinemacılarına eğilen bir yapımdan ziyade Avrupa filmciliğine dair kelam etmeye yeltenen çalışma. Dolayısıyla hem içerik hem de vaat ettiği seyir zevki itibariyle bir hayli farklılık arzediyor.
 
 
Ünlü bir film yıldızı (Juliette Binoche), asistanı (Kristen Stweart) ile birlikte kendisini ünlü yapan filmi yöneten ama artık yaşlı ve hasta olan yönetmen dostu namına bir ödülü kabul etmek üzere yola koyulur. "Maloja Yılanı" adını taşıyan söz konusu film yaşlı bir kadının genç bir kız tarafından ayartılıp sonra terkedilmesinin hikayesidir ve aktristimiz hem tiyatroda hem de film uyarlamasında genç kızı canlandırarak üne kavuşmuştur. Yolda giderlerken yönetmenin hayatına son verdiği haberini alırlar. Ödül töreni esnasında "Maloja Yılanı"nı tekrar sahneye koymak isteyen bir tiyatro yönetmeni bu sefer yaşlı kadını oynaması için aktriste bir teklifte bulunur. Aktrist yaşlandığı gerçeğinin böyle gözüne sokulmasından rahatsız olsa da teklifi kabul etmekten de kendini alamaz ve ölen yönetmenin mekanında asistanının yardımıyla role hazırlanmaya başlar. Bu süreçte oyunun konusuyla paralel olarak aktrist ile asistanı arasındaki üstü örtük hissiyat da su yüzüne çıkmaya başlar. Oyunda genç kızı canlandıracak aktris (Chloe Moretz) ile tanışmaları ile birlikte bir konudan konuya bir dolu muhabbet dinleriz filmin sonuna kadar.
 

Yönetmen Olivier Assayas Çakal Carlos'un hayatını anlatan "Carlos" dizisi ve film yapımı üzerine bir başka çalışma olan "Irma Vep" ile nam yapmış bir yönetmen. Son yıllarda gene Kristen Stewart'a başrol verdiği "Personal Shopper" ile biraz ses getirmişti ama "Sils Maria", her ne kadar Cannes ve Toronto gibi festivallere iştirak etmiş olsa da fazla iz bırakmadan çekilip gitti. Kristen Stewart'a bir yerde ödül kazandırmaktan öte pek faydası olmadı ne yapana ne de izleyene. Filmi bitirdikten sonra buna çok şaşırmak da gelmiyor insanın içinden. 
 
 
Binoche'un verdiği röportajlara bakılırsa senaryo kendisi başrol için düşünülerek yazılmış ve kendi kariyerinden esintiler ihtiva ediyormuş. Filmde yer alan tüm o goygoy içinde ölümsüzlük kaygısı, yaşlanmanın getirdiği bunalım duygusu, yitip giden zamana dair sitem hislerine dair nüveler bulmak mümkün ama senaryonun odaksızlığı yüzünden arada kaybolup gidiyor. Yönetmenin aklındaki herşeye dair bir fikir beyan etmeye çalışır bir hali var. Moretz'in canlandırdığı aktrisin ününü gündeme geldiği sansasyonlar üzerinden kazanması cihetinden magazin kültürüne, gene bu karakterin kendisini ünlü yapan süper kahraman filmlerini çok ucuz şekilde portrelemesinden Hollywood filmciliğine kadar türlü türlü mevzulardaki takıntı ve rahatsızlıklarını senaryosuna yedirmeye çalışmış ama haliyle anlatı hepsini hazmedememiş. Baş karakterler ile mevzu bahis oyunun karakterleri arasında kör göze parmak bir paralellik kurma çabası da beyin kanatıyor.

 
Oyuncu kadrosunun merkezinde yer alan farklı jenerasyon ve kalibrelerden müteşekkil trio, filmin karmaşıklığından performans nispetinde nasiplerini alıyorlar. Açıkçası ne Juliette Binoche'un ne de Kristen Stewart'ın oyunculuğundan aşırı keyif alan bir insan değilim. Özellikle Stewart çoğu zaman akşamdan kalma gibi duran ifadesiyle en sıcak karaktere bile belli bir mesafe katabilme potansiyeline sahip. Öte yandan bu özelliği Binoche'un karakteri ile olan münasebetine bir ton katmış denebilir bir noktaya kadar. Moretz bu 3'lü içinde en kısa ekran süresine sahip olmasına akılda kalmayı başarıyor. Yan rollerde "Munich"ten hatırlanabilecek Hanns Zischler ve "Funny Games"in Hollywood versiyonunda psikopatlardan birini canlandıran Brady Corbet'i görmek de mümkün. Eldeki malzeme ve çıkış düşüncesi itibariyle iyi bir film yapmaya müsait bir kumaşa sahip olmasına rağmen sıkıcı bir seyir deneyimine dönüşmesi hiç bir şey için olmasa bile bu kastın harcanmasına vesile olması itibariyle üzücü.